Rekabet Kurumu’nun COVID-19 salgını sürecinde perakende gıda ve temizlik ürünleri ticareti ile iştigal eden zincir marketler ile bunların tedarikçileri konumunda olan üretici ve toptancı seviyesindeki teşebbüslerin fiyatlama davranışlarının incelenmesine yönelik soruşturması kapsamında söz konusu firmalara 2.7 milyar liralık idari para cezası kesilmişti. Bu kapsamda Migros’a da 517,7 milyon TL rekabet cezası verildi.
Şirketler kamuoyuna yaptıkları bildirimlerde karara yargı yoluyla itiraz edeceklerini ifade ederken sektörün büyük oyuncularından Migros’un İcra Başkanı (CEO) Özgür Tort da söz konusu tespitlere itiraz edeceklerini ifade etti.
Tort, şöyle konuştu: “81 ilde 80 bin ayrı ürünle varız 50 bin çalışanımız var. Temel politikamız kuruluşumuzdan beri hiç değişmedi. Migros bir malın alış fiyatı değişmeden satış fiyatını asla değiştirmez. Üstelik temel ürünleri hesaplarımıza bakarsanız zararına satıyoruz. Eşitlendiyse fiyatlar indirim ve kampanyalarla dipte eşitlenmiştir. Rekabet Kurumu kararı sonrası üzüntü ile şoku yaşadık ama maddi yükü tüketiciye olumsuz yansıtmayacağız. Güzel bir yargı sistemimiz var. Bu karara itirazımızı yapacağız. Gerçekler ışığında hukukun tarafsız ve adil bakışıyla haklılığımızın teyit edileceğine inancımız tam.”
Tort açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Temel gıda ürünlerinde en ucuz fiyatı garanti ediyoruz. Mağazadan içeri giren tüketicinin kendi bütçesine uygun bir alternatifi Migros çatısı altında muhakkak bulabilmesini ve ihtiyacı olan ürünü alabilmesini sağlıyoruz. Kapımızdan giren her bir müşterinin temel ürünlerde en ucuzunu, aynı zamanda alternatifleriyle bulabilmesi için uğraşırken, fiyatların artışıyla ilişkilendirilmemiz, ekonomik realitelerle ve Migros’un temel mallarda piyasanın en ucuzunu sunma misyonuyla taban tabana zıttır.
Rekabet ihlali için tüm dünyada, öncelikle bir fayda ve ekonomik büyüklük aranır. Ciromuzun binde 3’ü olan ve zararına sattığımız bir ürün için bu durum rasyonel değildir. Yıllardır inşa edilen Migros değerleri ile asla bağdaşmamaktadır. Pandemi dönemindeki özverili çalışmalarımıza rağmen, verilen bu üzücü karar Türk perakendesinin tüm ekosistemini ilgilendirmektedir. Haksız gündemler yerine, konuşmamız gerekenlerin; üretimin gelişimi, istihdamın artması, güvenli bir yatırım ortamı sağlanması ve dünyanın öncelikli konusu sürdürülebilirlik olması gerektiğine inanıyoruz.”
Rekabet Kurumu soruşturmasının odağındaki tek ürün olan ayçiçek yağı hakkında da detaylı açıklamalarda bulunan Tort, ayçiçek yağının dünya perspektifinde oluşan rakamlarına dikkat çekerek, “Ekim 2019 yılında tonu 700 dolar olan ham yağ 2021 yılında 1.405 dolara yükseldi. Bu etkinin üzerine dolar kuru artışıyla ayçiçek yağı maliyeti yaklaşık 3 katına çıktı. Tüketicinin mutfaktaki en temel ürünlerinden olan sıvıyağ konusunda resmi makamların davetiyle yapılan görüşmemizin temel amacı doğal olarak bu artışın önüne geçebilmek olmasına rağmen Rekabet Kurumu kararında bu konuya bile ihlal olarak atıfta bulunulmuş” dedi.
Tort, “Migros’ta satılan Savola marka ayçiçek yağı satışları toplam ciromuzun binde 3’ü seviyesindedir. Ayrıca Migros’un Türkiye ayçiçek yağı pazarındaki payı da yüzde 3,8 civarındadır. Kısaca ekonomik büyüklüğü sınırlı olan ve zararına satılan ayçiçek yağında rekabet ihlali doğal olarak rasyonel değildir” dedi.
Migros’un tüketici lehine temel ürünlerde en dipte ve en rekabetçi fiyatı uygulamak için çalıştığını vurgulayan Tort, “Perakende sektörünün brüt karlılığı yüzde 18-25 ‘dir. Bundan operasyonel masraflar düşüldüğünde geriye cüzi miktarda bir karlılık kalmaktadır. Savola ve diğer ayçiçek yağı ürünlerine tüketicinin yüksek fiyat hassasiyeti olduğundan, Migros’ta net karlılıkta yıllardır eksi rakamla satıldığını özellikle belirtmek istiyorum. Migros’un Savola ayçiçek yağı ürününden yıllık ortalama brüt kar seviyesi yüzde 8’dir. Bu orandan yüzde 22 operasyonel masraflar düşüldüğünde faaliyet karında yüzde 14 zararla satılmaktadır. Son beş yıllık rakamlara bakıldığında da söz konusu üründe zarar rakamlarımız aynı seviyelerdedir. Migros’un bu üründen ettiği zararın kazananı tüketicidir. Migros’un kazanımı ise tüketicinin güveni ve istikrarıdır” dedi.
Özgür Tort, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ayçiçek yağı stoklanabilir bir üründür. Tüketicinin marka bağımsız fiyata duyarlı olduğu temel gıda ürün grubundadır. Bu ürünlerin satışı indirimle desteklenmek zorundadır. İndirime girdiği dönemlerde 30 katlara varan satış artışı görülür. Savola ayçiçek yağında rekabet ihlali olması için teknik olarak ya yüksek kar elde edilmesi ya da zararın minimize edilmesi yönünde bir eylemde bulunulması gerekir. Migros’ta 3 yıllık dönemin toplam 390 gününde Savola 5 litre ürününde zararına satış göze alınarak indirim uygulanmıştır. Hal böyleyken bu üründen yüksek kar elde edilmesinin mümkün olmadığı ortadadır. Bunun yanında, geri kalan 705 günde de farklı markalardaki ayçiçek yağlarının dönüşümlü olarak istisnasız indirimde olması sebebiyle Savola markası özelinde yaşanılan zararın minimize edilmiş olması da mümkün değildir.”
Tort, Kurul’un soruşturmasında bahsi geçen görüşmenin ise Migros’un Savola yağı ile ilgili herhangi bir perakendeci ile değil, doğrudan üreticiyle yapıldığını ve yeni fiyat artışının ötelenmesine ilişkin doğal bir ticari görüşme olduğunu belirtti. Tort, “Tüketici lehine vatandaşın alım gücüne hizmet olarak, yapılan bu indirimlerin ve zamların ertelenmesi adına yapılan pazarlıkların fiyat artışı olarak değerlendirilmesini hakkaniyetli bulmuyoruz” dedi.
Tort, “Fiyat artışlarından ne perakendeci, ne de üretici sorumludur. Girdi maliyetlerindeki yükseliş, fiyat artışlarının temel sebebidir. Migros mağazalarında temel ürünlerde en dip fiyatlardan satış yapma çabamızı sürdürüyoruz. Migros’un yıllardır süregelen fiyatlandırma politikasında alış fiyatı değişmeden satış fiyatı artmaz. Raf fiyatını; piyasadaki talep ve rekabet belirlemektedir. Unutmayalım ki raftaki fiyat bir sonuçtur. Migros, tedarikçilerin fiyat artış taleplerini kendi göğüsleyerek tüketiciye yansıtmama noktasında her zaman büyük bir fedakarlık göstermektedir” dedi.
Müşteri için vazgeçilmez, perakendeci için ise çok stratejik olan sıvı yağ, bakliyat, yumurta gibi temel ürünlerde maliyeti fiyata yansıtmakta direndiklerini, müşterilerine uzun süreli, cazip indirimler sunduklarını ve yıllardır düşük karlılıkla çalıştıklarını söyleyen Tort, “Bu realiteye rağmen, yaşadığımız durum son derece üzüntü vericidir. Bütün organize perakende sektör verileri, şeffaf bir şekilde tüm yetkili kurumların erişimine açıktır ve bahsettiğim tüm mali süreçler ilgili kurumlarca kontrol edilebilmektedir. Ayrıca gelişen e-ticaret ve tüketicilere yönelik mobil uygulamalarla piyasadaki fiyatlar an be an şeffaftır. Bu da takip edilebilirliği kolaylaştırır. Bu durum teknolojinin ve serbest piyasanın doğal sonucudur” dedi.
Rekabet Kurumu’nun hızlı tüketim malları sektör ön raporuna göre, temel ürünlerde tüketicinin en hassas olduğu noktanın fiyat olduğunu belirten Tort, temel ürünlerde en dipte aynılaşan fiyatın, perakendecinin ve üreticinin kazancı değil, her gelir seviyesindeki tüketicinin kazancı olduğuna ve sosyal ekonomiye hizmet eden bu yapının, beslenmede her gelir seviyesine insani eşitlik sağladığına işaret etti.
Tort, şu bilgileri verdi: “Temel ürünlerde fiyat aynılaşması, sağlıklı yoğun rekabetin ve serbest ekonominin sonucu olarak tüm dünyada da geçerlidir. Aynı şekilde, serbest ekonominin güçlü olduğu, yoğun rekabetin bulunduğu Fransa, İngiltere, Almanya, ABD gibi ülkelerde tüketici alım gücü lehine fiyat aynılaşması örnekleri bariz bir şekilde görülmektedir.”
Migros’un raflarındaki ürünlerin yüzde 77’sinin tarım ürünü olduğuna dikkati çeken Tort, “Artan nüfusu daha sürdürülebilir bir şekilde beslemenin yolu eşitlikçi gıda yaklaşımından geçiyor. Migros kurulduğu günden bu yana, tarlada üretim planlamasından, verimlilik ve markalaşmaya kadar çiftçimizle omuz omuza çalışıyor. Bu yıl Tarım Kredi Kooperatifleri ve diğer kamu girişimleriyle 150 milyon TL’lik meyve sebze alımı gerçekleştiriyoruz. 2005 yılında nüfusumuz 68.9 milyon iken 5 milyon kişi tarımda istihdam edilmekteydi. 2020 yılında ise nüfusumuz 83.6 milyona çıkarken, tarım da istihdam edilen kişi sayısı 4.7 milyona düştü. Bunun yanında 2005 yılından 2020 yılına kadar Türkiye’deki ekilebilir alanlar 23.7 milyon hektardan 19.5 milyon hektara indi. Böylece nüfus %21 artarken ekilebilir alanlar %18, çiftçiler %6 azaldı. Yedi coğrafi bölgede, temel ürünlerde ihtisaslaşmış “Ortak Tarım Girişimleri” modelinin kurulması önerisini resmi kurumlarla paylaştık. Önerdiğimiz bu model; bölge, ürün, mevsim parametreleri ve ekonomik gereklilikler doğrultusunda havza bazında üretim planlaması, sözleşmeli tarım, dijital kayıt sistemi, çiftçiye faizsiz finansman desteğine dayalı bir yapıdır. Dijital dönüşüm sayesinde çiftçinin, üreticinin kalkınmasının yanı sıra, gençlerin tarıma katılmasını sağlamak da mümkün. Yeni jenerasyonu tarıma kazandırmak, ülkemize borcumuzdur” dedi.
Özgür Tort, perakendede fiyatların daha öngörülebilir olması için ise şu öneriyi getirdi:
“Çitçi ile satıcıların arasındaki sözleşmeler yeterli olmuyor. Score’lama sistemi oluşturulmalı. Piyasa fiyatları ve sözleşme fiyatları uyuşmadığında ortaya çıkan anlaşmazlıklar genel pazara olumsuz yansıyor. Taahhüdünü yerine getirmeyen üretici ya da satıcı puanlama sistemi ile kredi notu oluşturulmalı. Puanı iyi olan üretici faizsiz finansman modelleri ile ödüllendirilmeli.”