Biz yalnızca ‘NASA Mars’a uzay aracı gönderdi’, ‘Çin, başarılı bir roket fırlatması gerçekleştirdi’, ‘BAE Mars yüzeyinden yeni görüntüler yakaladı’ gibi sayısız başlıkla haberlerini görsek de, günümüzde uzay çalışmaları tüm dünyanın en öncelikli çalışma alanlarından biri ve büyük bir ‘rekabetten’ söz ediliyor.
Özellikle 50’li yılların ortasından sonuna kadar ABD ve SSCB arasında yaşanan ‘uzay yarışı’ sebebiyle uzayda rekabet kavramı bizim için yabancı değil. Ancak artık bunun bir ‘savaşa’ dönüşmüş olarak lanse edilmesi, geleceğe dair bazı kaygılar yaratıyor. ABD’nin karşısındaki yeni rakip ise Çin. Peki ortada gerçekten bir uzay savaşı var mı? Biraz yakından bakalım…
Uzay, yolun başında bir nevi savaş alanıydı…
ABD ile SSCB arasındaki uzay yarışının yaşandığı dönemde uzay, güç gösterisi yapılan ve bilim insanlarından ziyade ‘milli savunmanın’ görevlendirildiği bir alandı. Hatta öyle ki ABD’nin Ay’a ayak bastığı Apollo görevleriyle uydumuzu ziyaret eden 12 astronotundan yalnızca bir tanesi bilim insanıydı. Geri kalan herkes genellikle pilotlardan oluşan ‘askeri personeldi’.
Çünkü uzay, hakimiyet kurulmamış ve muhtemel kaynaklara gebe bir alan olarak görülmesinin yanında aynı zamanda milli güvenlik tehditlerinin yaşanabileceği bir alan olarak görülüyordu. Haliyle uzayda hakim güç olmak pek çok sorunu çözebilecek, yeni ‘süper gücün’ oyun alanı olacaktı.
Ayrıca ülkeler bu ‘uzay yarışı’ ifadesini ‘vergileriyle uzaya insan yollayan halkın’ uzay çalışmalarına bakışını değiştirip olumlamak için de kullandılar. Orada herkesi risk altına alan bir alan vardı ve hakim güç olmak güvenlik için önemliydi. Haliyle para harcamak da normaldi.
Yıllar içerisinde durum değişti, tüm ülkelerin uzay ajanslarında görevli bilim insanları birlikte çalışmaya başladı
Zaman içerisinde uzay çalışmalarına yönelik bu bakış açısı değişti. İşin içine bilim insanları daha fazla dahil olarak ‘uzay yarışı’ eksenini dünyanın her yerinden araştırmacıların birlikte çalıştığı ‘sonsuz bir araştırma alanı’ olarak yansıtmaya başladı.
Her ne kadar ABD ile birlikte pek çok ülke uzay çalışmalarını ortaklaşa yürütebilse de, Çin bu konuda ‘yasaklı’ bir ülke. Örneğin Rusya ile ABD bile aynı uzay istasyonunda araştırmalar yaparken; Çin’in bırakın aynı uzay istasyonuna girmesini, Çinli bir vatandaşın NASA tesislerini ziyaret etmesi bile yasaklı… Gerekçe ise ‘ulusal güvenlik’…
Ayrıca tabii ki kimse hakkında konuşmasa da ‘lider koltuğunda’ oturan bir ülke var; ABD. Bunun sebebi ise ABD’nin ‘uzay yarışı’ dönemi sonrasında da çalışmalarına ara vermeden devam etmesi, NASA’ya ayrılan bütçenin diğer ülkelerin uzay çalışmaları için ayırdığı bütçelere göre oldukça fazla olması ve uzay çalışmalarının toplumda kabul oranını artırarak bunu sürekli kılabilmesi diyebiliriz.
ABD bir yandan uzay çalışmalarında Çin’i ‘dışlayıp’ bir yandan NASA ile devlet kontrolünde uzay çalışmalarına devam ederken; ABD’li özel şirketler de işin içine girdi. Mühendislik ve yazılım çalışmalarının ABD’de giderek gelişmesi ve güçlenmesi, NASA’ya ve özel SpaceX, Blue Origin gibi şirketlere bu alanda kolaylık sağlayarak çalışmaları hızlandırdı.
Ayrıca bir de, diğer pek çok ülkede devam eden çalışmalara rağmen, ABD bu konuda her zaman medyayı çok kullanarak bol bol ‘reklam yaptı’. Hatta bu yüzden NASA deyince herkes ‘aa evet’ derken ESA, CNSA, ISRO gibi kısaltmalar pek de bir şey ifade etmiyor…
Son yıllarda ABD’nin ‘güçlü rakipleri’ artmaya başladı, işin rengi değişti
ABD’nin bu kimsenin artık ‘liderlik’ olarak anmadığı sessiz önderliğinde ilerleyen uzay çalışmalarında sakin geçen yılların ardından son dönemde Birleşik Arap Emirlikleri’nden Hindistan’a, Çin’den Rusya’ya pek çok ülkede önemli atılımlar gerçekleştirilmeye başlandı.
Birleşik Arap Emirlikleri Mars görevi ile Mars’a uydusu Hope’u göndererek incelemeler yapmaya başladı. Rusya zaten ABD’nin hemen arkasında konumlanmışken siyasi gerilimin de artmasıyla kendi uzay istasyonunu kurarak Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan ayrılacağını açıkladı. Çin Ay görevlerinde hızını artırdı, hatta geçtiğimiz günlerde Ay’da yeni bir mineral keşfettiklerini açıkladı ve aynı zamanda Tiangong isimli uzay istasyonunun ilk iki modülünü fırlattı ve yörüngede kendi çalışma sahasını oluşturmaya başladı.
Yani kısaca, Uluslararası Uzay İstasyonu çevresinde dönen, ‘barışçıl ve ortak çalışma’ olarak lanse edilen dönemin sonunun geldiğini açıkça görebiliyoruz. Uzay çalışmalarında adını duyuran ve kendini geliştiren tüm ülkeler, uzayda kendi varlıklarını daha güçlü oluşumlarla garanti altına alacakları adımlar atmaya başladılar…
Pentagon da NASA da ortalığı karıştıracak açıklamalar yapmaya başladı. Tamam da, ne oluyor ki?
Aslında bu içeriğe sebep olan ‘uzay savaşı’ ifadesinin kaynağı ABD…
ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, uzay çalışmaları noktasında özellikle son dönemdeki ‘UFO’ gelişmeleriyle sık sık karşımıza çıkıyor. Yayınlanan ‘UFO’ görüntüleriyle birlikte ‘ulusal güvenliğe tehdit’ gibi ifadeler de sık sık kullanılmaya başlandı. Yani ABD’de bu konuda yaratılan bir gerilim var. Çünkü Pentagon bu görüntülerde görülen ‘gizemli şeylerin’ ne olabileceğine dair araştırmalar yaparken her ihtimali göz önüne aldığını vurguluyor ve bunlardan biri de ‘rakiplerin geliştirdiği ve risk teşkil edebilecek araçlar’…
Tabii ki bu konuda belgeler de açıklamalar da yalnızca Pentagon’dan geldiği için üzerine fazla bir şey söylemek mümkün değil. Konuya NASA da dahil olmuş durumda ve hatta bu görüntüler NASA tarafından kurulan özel bir ekiple de incelenecek ancak çalışmalar henüz çok yeni…
ABD’nin uzay, savaş, tehlike kelimelerini kullandığı tek alan bu UFO görüntüleri de değil. Daha geçtiğimiz aylarda NASA başkanı Çin’in Ay çalışmalarını hedef göstererek ‘Ay’ı istila edecekler, kimseyi yanaştırmayacaklar’ tadında bir açıklama yaparak Çin’in uzay çalışmalarını ‘tehlike’ olarak gösterdi.
Çin öyle bir niyetleri olmadığını resmi kaynaklarca açıklayıp NASA başkanını ayıplasa da, o fitil bir kere ateşlenmiş oldu. Çin, ABD’nin uzay çalışmalarında kendine yarattığı yeni şeytani rakip haline geldi.
Peki Çin ne yaptı da Pentagon’dan NASA’ya bütün ABD’yi bu kadar gerdi?
Aslında Çin yalnızca tıpkı ABD gibi uzayda farklı alanlarda türlü projeler geliştiriyor ve uygulamaya koyuyor. Ancak son yıllarda hızını epey artırdı ve arka arkaya önemli adımlar attı. Bu adımlar gerçekten de Çin’in ABD’yi geride bırakmasına yetecek hızda ve güçte adımlar ancak ABD halen daha açıkça önde…
Çin’in ABD açısından en rahatsız edici bulunan projeleri Ay’a gerçekleştirdiği görevler ve kendi uzay istasyonunu kuruyor olması diyebiliriz. Ayrıca Çin 2030 yılına kadar uzaydaki en büyük bir güç ve 2045’e kadar ise uzay teknolojileri konusunda dünya lideri olmak istediğini belirtiyor ve tahmin edersiniz ki bu ifadeler ABD’nin pek de hoşuna gitmiyor.
Bir diğer konu ise Çin’in ABD’ye ait GPS sistemine bir alternatif olarak geliştirdiği BeiDou projesi. Ancak ABD, halihazırda kendi tekelinde olan bu kozun Çin’de de bulunmasını ‘tehlikeli’ buluyor. Çünkü Çin’in savaş durumlarında bu türden bir gücü kötüye kullanabileceğini düşünüyor. Peki aynı ihtimal ABD için yok mu?…
NASA her ne kadar Ay’a bundan neredeyse 50 yıl önce ayak basmış olsa da Çin Ay’ın ABD’nin henüz ulaşamadığı tarafına gitti. İnsanlı Ay görevleri, Ay üzerinde kurulacak üsler ve Ay’dan kaynak getirme gibi konularda ise Çin hız kesmeden çalışmalarına devam ediyor ve bu alanlarda söz sahibi olma konusunda epey kararlı görünüyor.
Benzer alanlarda Artemis gibi son dönemlerde adını sık duyduğumuz görevlerle Ay üzerindeki hakimiyet mücadelesinde güçlü bir isim olmaya devam eden ABD, yukarıda da bahsettiğimiz açıklamalardan da anlayacağınız üzere bu konuda kendisi kadar gelişmiş bir rakip istemiyor gibi görünüyor…
İki ülke arasında yıllardan beri süregelen siyasi ve ekonomik rekabet ve gerilim, ABD’nin Çin’e uzayda ‘müsaade etmeyi istememesi’ yüzünden ‘uzay savaşları’ gibi bir algı yaratılmasına da neden oldu.
Uzay çalışmaları için ‘güçlü bir düşman’ ABD’nin işine geliyor
ABD uzay çalışmaları için her yıl milyarlarca dolar harcıyor. Bütçesinin küçük bir kısmı olsa da, özellikle halk sağlığı gibi konularda vatandaşları tarafından sık sık eleştirilen ABD’nin NASA’ya ayırdığı bu bütçe, halktan tepki gelmesine neden oluyor. İnsanlar ‘biz ücretsiz sağlık hizmeti alamazken vergilerimizi uzaya harcıyorsunuz’ tadında tepkiler vererek hükümeti eleştiriyor.
Bu eleştirilerin önüne geçerek uzay çalışmalarını gerekli göstermek için ABD’nin işine en çok yarayacak şey tahmin edeceğiniz üzere güçlü ve ‘korkutucu’ bir rakip. Böylece ABD, uzay bütçesini halkına daha rahat açıklayabiliyor…
Peki Çin gerçekten ABD’nin önüne geçecek kadar güçlü mü?
Bu konuda veriler gösteriyor ki Çin her ne kadar depara kalkmış olsa da şu an için ABD’yi geride bırakması gibi bir durum söz konusu değil.
- ABD’nin 2021 yılı boyunca uzay çalışmalarına harcadığı para yaklaşık 55 milyar dolardı. Çin’de ise bu rakamın yaklaşık 10 milyar dolar olduğu ifade ediliyor.
- ABD yıllardır devam eden çalışmalarla pek çok gezegenin yörüngesine uzay araçları gönderdi, devasa teleskoplar ile uzayda ‘göz’ konumuna geldi, güçlü roketlerle sayısız fırlatma gerçekleştirdi. Çin’in ise Mars’da görevde olan bir uzay aracı dışında gezegen araştırmaları konusunda gidecek epey yolu var.
- Çin insanlı Ay görevleri için 2030 yılını hedeflerken, ABD bunu onlarca yıl önce yaptı ve 2025’e kadar yeniden yapmayı hedefliyor.
Bunlar gibi pek çok örnek, ABD’nin şu an halen daha önde olduğunu gösteriyor.
Uzayı militaristleştirmek ortada bir ‘düşman’ varsa daha kolay
Uzay çalışmaları her ne kadar günümüzde bilimsel çizgide ilerlese ve böyle gündeme gelse de bu konu aynı zamanda ciddi bir ‘askeri milli güvenlik meselesi’ olarak da ele alınıyor. Üstelik senaryolar sonsuz…
Örneğin Çin geçtiğimiz günlerde Ay’da yeni bir mineral bulduğunu açıkladı ve bu mineralin yakıt olarak kullanılabileceği iddia ediliyor. Ancak mineralin bulunduğu bölge, NASA’nın da Artemis görevleriyle gitmek istediği bir bölge. Bu bölgede bir kaynak bulunduysa, bunu çıkarmak kimin hakkı olacak? Bunu Mars için de düşünün…
Ya da casus uydulara karşı geliştirilen ve uyduları etkisiz hale getiren lazer silahları… Ya bir ülke diğer ülkenin haberleşme uydularına saldırabilseydi? Ya da yörüngeye yerleştirilmesi planlanan bu türden ‘silahlarla’ diğer ülkelerin uzay istasyonlarına zarar verebilseydi…
Biraz daha uç bir örnek; ya dünya dışı zeki bir yaşam formu Dünya’ya saldırabilecek kadar yakınımıza gelseydi? Kendimizi nasıl korurduk?
İşte bu türden senaryolar ve sorular üzerinden uzayı militaristleştirme çabası ne yazık ki mevcut ve yine ne yazık ki uzun vadede gerekliliğini daha çok senaryoyla ‘kantılayacaklar’ gibi görünüyor…
Uzayda büyük bir rakibin olması, örneğin NASA başkanının ‘Çin Ay’ı istila edecek’ gibi açıklamalar yapması bu türden bir çabaya oldukça sağlam bir zemin hazırlıyor. ”Tabii ki yörüngede askerlerimiz ve silahlarımız olacak, sonuça ‘uzay savaşı’ var’‘…
Rekabet gerçek olsa da ortada bir savaş yok; en azından şimdilik…
Çin, Rusya, ABD gibi bu alanda artık gücünü pek çok noktada kanıtlamış ülkeler arasında bir rekabet olduğu tabii ki su götürmez bir gerçek. Ancak bunun bir ‘uzay savaşı’ kıvamına gelmediğini de açıkça görebiliyoruz. Burada mesele bunun bir savaşa dönüştürülüp dönüştürülmeyeceği. Ancak söz konusu ‘insan’ olunca, savaşın da hemen arkasından geldiğini ne yazık ki biliyoruz…
İnsanlığın uzaydaki gelişmesinin nasıl bir çizgide ilerleyeceğini, uzak gelecekte medeniyetin ‘uzaya’ taşınması gibi hedeflerle neler yaşanabileceğini kestirmek güç. Ancak temennimiz, insanlığı bir tür olarak ileriye götürecek en önemli adımlardan biri olan uzay çalışmalarının her zaman ‘faydamıza’ ilerlemesi ve ‘savaş’ kelimesinin kullanılmadığı bir alan olması…
Uzayı her zaman büyüleyici ve öğretici; bilinmezlerle dolu ve hayran olunası bir yer olarak görüp araştırmak, bir öğretmen gibi görmek; gezegenimize yaptığımız gibi sonunu getirmeden yaklaşabilmek… Gerçekçi olmasa da, kim istemez ki…